Kadın Post - Kadın Haber Sitesi

Duygusal Zeka ve Özel Hayat Algısı

YAŞAM

Bildiğimiz gibi özel hayat anlamına gelen ‘’special life’’ sadece kafamızda oluşan bu tanımıyla sınırlı değil. Bunun yanında bireyin başkasında olmayan kendine has bir hayat yaşaması anlamına da gelir.

Bildiğimiz gibi özel hayat anlamına gelen ‘’special life’’ sadece kafamızda oluşan bu tanımıyla sınırlı değil. Bunun yanında bireyin başkasında olmayan kendine has bir hayat yaşaması anlamına da gelir. Kişi isteği doğrultuda yaşamını kurgular ve bu hayatını toplumdan kazandığı değerleri üzerine inşa eder. Doğumdan erginliğe şekillenip yetişkinlikte kalıba giren özel hayat algısı özel hayat olarak kalmıyor, genel hayata da yayılıp topluma has kimlik oluşturmada önemli katkıları oluyor.

90’lı yıllarda ortaya çıkan ve duygusal zekâ dediğimiz ‘’EQ’’ bundan nasibini alan şeylerden birisi. Mantık zekâsı ve duygusal zekâ olmak üzere beynin iki odacığı vardır. Buna bağlı olarak dış dünyadaki olayları birey bu iki kalıptan birine oturtur.

Duygusal zekâ korku, aşk, üzüntü olgularını içinde barındırır. Düşünce kadar bu duyguların da insanı insan yaptığı gerçeğini atlamamak gerek. Bazen korku insanı büyük bir hata yapmaktan kurtarır ya da insan aşk gibi mantık üstü bir tecrübe insanın olaylara bakış açısını değiştirir.

’’Mantıklı düşün doğru olanı yap.’’ cümlesini hayat felsefesi haline getirmiş insanlar var. Tabi ki buna katılıyorum. Fakat kabullenemediğimiz bir şey var ki oda insan olmamız. Modern insanın 21.yy icadı kariyer ve çağdaşlık adı altında birtakım şeyler uğruna kendisinden ödün vermesi kabullenilemez.

Peki, özel hayatı bina eden duygusal zekâmı yoksa mantık zekâsı mı? Her ikisi de. Hayati kararlarımızı dayadığımız sebepler bize mantıklı olanı yaptığımızı gösterebilir. Evrim gibi en maddeci olgu bile hisler yoğunlaştıkça akılcı zihnin etkisini kaybettiğini duygusal zekâyla hareket ettiğimizi söyler.

Gel gelelim toplumların buna bakış açısı bile kültürden kültüre farklılık gösterir. Batıda toplumsal şiddet ve baskının en aza indirgendiğiyle orantılı bu konuda daha geniş davrandığını görebiliriz. Doğu ise bu konuda daha mustarip. Bırakın özel hayatı ‘’özel’’ sözcüğüne bile inanılmaz derecede hassasiyet gösterildiği doğu toplumlarında bu uğurda cinayetler dahi işleniyor. İnanç farklılığından mı yoksa politik bir ayrılıktan mı bilmem ama bu ayrışma dünyayı iki bloğa ayıran bir kültür savaşı yaşandığının kanıtı.

Sonunda kaybettikten sonra farkına varalım istemiyorum. Teknoloji çağının bize ödül olarak sunduğu bazı şeyler için duygularımızı heba etmeyelim. Kariyer ve aşk arasında kaldığımız şu devrin aslında bu iki duygunun iç içe geçtiği ‘’Mantık evliliği’’ tarzı şeyleri çok duyar hale geldik. 70’ine geldiğinde insan Ataol Behramoğlu gibi ‘’Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var’’ diyebilmeli. Duygularını doruğunda yaşamalı. Mantığa hiç ihtiyacımız olmayacak demiyorum ama realitenin içinde boğulmayı kaldıracak bünyeye de sahip değiliz. Ne kadar çok realite o kadar çok bunalımı beraberinde getirir. Gün geçtikçe daralan özel hayatın içine sığdırılan kocaman duygular bazen patlama ihtiyacı duyar yeri gelir taşar gider. Bırakın aksın gitsin hisleriniz. Unutmayın ki duygusal zekâyı dizginlemeye çalışmak sosyal psikolojiyi ciddi oranda zedeler. Yok, efendim bu dediklerini herkes yapar, gerçeğe uygun yaşamak lazım tarzı cümleleri duyar gibiyim. Siz siz olun sonucu ne olursa olsun içinizdeki insanı öldürmeyin.

Yorum yapabilmek için lütfen sitemizden üye girişi yapınız!
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.